Sinema 7.sanat olarak kabul ediliyorsa eğer, bu film tam da bu tanımın karşılığı. Görüntüler müthiş, her biri karpostal gibi. Ama bu film, ben beni heyecanlandıran, bir şeyler anlatan, beni eğlendiren şeyleri seviyorum diyenlerin seyredebileceği bir film değil. Çünkü ortada 15 dakikada anlatılabilecek olmasına rağmen uzun sahnelerle 2,5 saate uzatılmış bir hikaye var. Filmin türü gerçek bir drama olmasına rağmen, Yılmaz Erdoğan'ın hemen her repiliğinde gülmeden duramıyor insan. O repliklerin ve hareketlerin senaryoda yeraldığını hiç sanmıyorum. Bir de Ahmet Mümtaz Taylan, onun hareketleri de çok güldürdü beni.
Ve muhtar rolündeki Ercan Kesal. Senaryoyu Nuri Bilge Ceylan'la beraber yazan Kesal, öyle bir rol kesiyor ki, sanki rol yapmıyor, o an o adam kendisi, böyle bir oyunculuk olamaz. Bir de otopsi sahnesi var; cesedi göstermiyor ama ceset parçalanırken çıkan sesler, sizi irkiltmeye yetiyor. Sinemada seyredebileceğiniz ama evde olsa tekrar tekrar seyretmek istemeyeceğiniz film, aynı zamanda kafanıza takılan bir sürü soruyu cevapsız bırakarak sona eriyor.