10 Kasım 2011 Perşembe

To End All Wars (Savaşın Sonu) (2001)

Japonlar'a esir düşen İngiliz askerlerinin hikayesi;   Kwai köprüsüne benzer bir hikaye...Onlar esir düşüp köprü inşaatında çalışmaya mecbur bırakılıyorlardı, bunda ise demiryolu inşaatı yapmaya mecbur bırakılıyorlar... 
Temponun zaman zaman düştüğü bir film. Çokda tavsiye edebileceğim bir film değil.

No Man's Land (Tarafız Bölge) (2001)

Bosna'daki savaş tüm şiddetiyle sürerken Ciki isimli Bosnalı ve Nino isimli bir Sırp asker düşman hatları arasındaki tarafsız bölgede sıkışmışlardır. Kaçacak bir yerleri ve güvenecek kimseleri yoktur. Birbirine düşman bu iki asker bir yandan birbirlerini yok etmek için fırsat kollarlarken bir yandan da içinde bulundukları bu  durumdan kurtulmak için mücadele etmektedirler. Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nde görevli bir asker, kendisine verilen emirleri hiçe sayarak yardımlarına koşar...
Müthiş bir film. Yönetmen vermek istediği 2 mesajı izleyicinin gözüne soka soka veriyor: 1. Birleşmiş Milletlerin orada var olmuş olmak için varolduğu, insanlık adına da olsa hiç bir şeye müdahele etmediği. 2. Bosna'nın kendi kaderine bırakıldığı. Bunu da mayın üzerinde kendi haline bırakılan bosnalı askerin aslında Bosna'nnın kendisi olarak sembolize edildiğini çok açık ve net bir şekilde anlıyoruz. Seyredin, seyrettirin.

Welcome the Sarajevo (Saraybosna'ya Hoşgeldiniz) (1997)

Gerçek bir hikaye... Görevini yapmak için Bosna-hersek'e giden fakat savaşın acımasızlığı karşısında kayıtsız kalamayan ve orada mağdur durumdaki çocuklara yardım etmek isteyen bir gazetecinin hikayesi.. konu ilginç geliyor ama ağır giden bir temposu var. Olaylar savaşın paralelinde gerçekleşiyor. orada olan katliamları ve insanlık suçlarını bir nebze olsun görebiliyorsunuz ama hepsi o kadar. Sırpların yaptıklarını görmek ya da hatırlamak istiyorum diyenlere tavsiye ederim ama sinema filmi olarak pek de kayda değer bulmadım...  
Filmdeki en çarpıcı ve gerçekci replik... (Amerikalı gazetecinin sırpların yaptığı hava saldırısından sonra..) :Amerika halkı tarafından, yapılan bu hava saldırılarına eleştiri yapılmadığı için üzgünüm. Çünkü olaylar tersine dönseydi; yani Müslümanlar Hristiyanları katlediyor olsaydı, şimdiye kadar bir şeyler yapmış olurduk.

The Scent of Green Papaya (Yeşil Papayanın kokusu ) (1993)

1951 yılında Vietnam'da başlayan hikayede; 10 yaşındaki bir kızın bir eve hizmetçi olarak gelmesi,20 yaşına gelince oradan daha zengin bir eve gitmesi ve bu evin beyi ile evlenmesi anlatılıyor.Çok fazla konuşmanın olmadığı; yönetmenin daha çok görsel ayrıntıları sinamseverlere göstermeyi tercih ettiği bir film. Tavsiye edebileceğim bir film değil açıkcası...
http://www.imdb.com/title/tt0107617/

7 Kasım 2011 Pazartesi

The Fountain (Kaynak) (2006)

The Fountain, üç farklı zamanda biriminde, bir adamın sevdiği kadını kurtarmak için başından geçen bin yıllık serüveni konu almaktadır. 15. yüzyılda İspanya'da yaşayan Tomas ölümsüzlük verdiği sanılan efsanevi bir ağacın arayışına çıkar. Günümüzde, Tommy Creo isimli bir bilim adamı, kanser olan eşi İzzy'yi kurtarabilmek için umutsuzca bir tedavi yöntemi keşfetmeye çalışmaktadır. 25. yüzyılda, astronot olan Tom ise uzaydaki gezintisi sırasında kendisini çok uzun sürelerdir rahatsız eden olayların arkasındaki gerçekleri keşfeder. Bu üç adamın hikayesi tek ve ortak bir gerçeğe uzanmaktadır...
Darren Aronofsky

6 Kasım 2011 Pazar

Invictus (Yenilmez) (2009)

Nelson Mandela, yaklaşık 30 yıl süren hapishanedeki esaret yaşamı boyunca William Ernest'in invictus (Latince bir kelime olup anlamı yenilmez demek) şiirinin kendisine yaşam azmi verdiğini söyler, filmin ismi de bu yüzden Invictus. Kısaca konusuna değinmek gerekirse; İktidarı yeni devralan Nelson Mandela,  Güney Afrika'da birlik ve beraberliği sağlamak adına,  1995  Ragbi Dünya Kupasını kazanmanın  gerekliliğine inanır ve bu yolda  ülkenin Ragbi takımının kaptanı ile güçlerini birleştirir.
Yönetmen koltuğunda Clint Eastwood'u ve oyuncu kadrosunu görüp, konusunu okuyunca çok büyük beklenti içine girdim. Fakat seyredince anladım ki çok fazla etkilemeyen, sıradan bir yapım.

5 Kasım 2011 Cumartesi

The Battle Of Algiers (Cezayir Savaşı) (1966)

Fransız sömürgesi altında bulunan Cezayir'in özgür olabilmek adına verdiği kanlı mücadele; Fransa tarafından terör örgütü olarak kabul edilen Cezayir direniş örgütü FLN'nin dört yöneticisinin yakalanması etrafında dönen hikaye eşiliğinde anlatılıyor...
İki saat olmasına karşın seyrederken zamanın su gibi akıp gittiği film, tarihi gerçeklere tanıklık etmek isteyenler için mutlaka seyredilmesi gereken bir yapım.

The Guitar (2008)

Aynı gün sevgilisinden ayrılan ve işinden kovulan genç ve güzel Melody, aynı anda gırtak kanseri olduğu ve iki aylık ömrü kaldığını öğrenince bu kısa süreyi gönlünce yaşamaya karar verir. Önce  bankadaki tüm parasını çekerek lüx bir daire kiralar, sonra "nasıl olsa ödemeye zamanım olmayacak" mantığıyla tüm kredi kartlarının limitlerini sonuna kadar kullanır. Çocukluğundan beri hayal olan kırmızı gitarı da satın alan Melody bir yandan yapmak ve yaşamak istediği her şeyi gerçekleştirirken , bir yandan da  öleceği günü bekler.
Konusu ve tabiki çarpıcı finaliyle hayatımda seyrettiğim en ilginç filmlerden biri. Bu özelliğiyle herkes tarafından mutlaka seyredilmesi gerektiği kanaatindeyim.

Kapo (1960)

Öncelikle Kapo'nun ne olduğunu açıklayayım: Almanların Yahudileri gönderdiği toplama kamplarında, Yahudi olmayan siyasi ve adi suçlular da vardır. Bunların birbirlerinden ayrılabilmesi için Yahudilerin kıyafetlerinde sarı yıldız, politik suçluların kıyafetlerinde kırmızı üçgen, adi suçluların kıyafetlerinde ise siyah üçgen vardır. Bunların aralarında en iyi muameleyi gören siyah üçgenlilerdir ve SS'ler onları kamp denetçisi yapar; işte bunlara kapo deniyor...Filmde ise  Almanya'nın Fransa'yı işgalinden sonra Yahudi oldukları için ailesiyle beraber toplama kampına götürülen 14 yaşındaki  kızın bu kamptan kaçışı ve sonrasındaki hayatta kalma mücadelesi anlatılıyor. 
Schindler'in Listesi kadar olmasa da yine de etkileyici bir film. Neredeyse tamamı toplama kamplında geçen ve oradaki olayları tüm çıplaklığı ile anlatan, siyah-beyaz olmasına rağmen oldukca güzel bir film...




Outside The Law (2010)

8 Mayıs 1945 tarihinde   Fransız asker ve gizli polisinin  kadın çocuk demeden  45.000 sivil Cezayirli'yi öldürüldüğü Setif katliamının ardından daha da hızlanan Cezayir bağımsızlık mücadelesini üç kardeşin etrafında gelişen olaylarla  anlatan, 20 milyon Euro'luk bütçeyle çekilen mükemmel bir yapım...Süresi biraz uzun ama hiç sıkmıyor...Bu filmi beğenenlerin "La Battaglia Di Algeri / The Battle Of Algiers" filmini de seyretmelerini tavsiye ederim. http://www.imdb.com/title/tt1229381/

3 Kasım 2011 Perşembe

August Rush (Kalbini Dinle ) (2007)

Yetenekli ve karizmatik İrlandalı gitarist ile genç ve güzel çellist,  New York'taki Washington Square'de tanışarak büyülü anlar yaşarlar.Bir süre sonra birbirinden ayrı düşen ikiliyi yıllar sonra,  sokaklarda kendi müziğini yapan ve sihirli bir güç tarafından korunan ufak yetim bir çocuk bir araya getirecektir: 
Tüm sinemaseverlerin mutlaka seyretmesi gereken, Robin Williams'ı beyzperdede ilk kez kötü adam rolünde seyrettiğim, mükemmel bir dram ve müzikal film.
http://www.imdb.com/title/tt0426931/

He Was A Quiet Man (Sıradan Bir Gündü ) (2007)

Varlığı kimse tarafından farkedilmeyen, asosyal yaşayan Bob; tesadüfen kahraman olunca herkezin kendine bakışı olumlu yönde değişir ve yepyeni bir hayata başlar. Bu arada ilk gördüğü andan beri aşık olduğu ve kahraman olduğu olayda kötürüm olan Venessa'ya da bakmaya başlar. Vanessa gerçekten ona aşık mıdır yoksa Bob'u kullanmakta mıdır ?..
Şimdi olaylar bu minvalde gelişse bence harik bi film olurdu ama nedense konuyu farklı farkı taraflara çekmişler...Ben açıkcası beklediğimi bulamadım..Afişinde gözüken ödüller de Jackson Hole Film Festivali ve Newport Beach Film Festivalinden alınmış..Yani pek bilinmeyen festivaller...Gereksiz ve manasız bir film oduğu kanaatindeyim. 

Kod amidze Idriza (Günler ve Saatler (2004)

Türkçeye "Günler ve Saatler" olarak çevilmiş ama gerçek anlamı "İdris Amcalar'da" ...İdris amcasını ziyarete gelen Fuke, yengesi ve amcası ile geçmişten, gelecekten konuşurlar.Sonra eskiden beri  tanıdığı komşularıyla da geçmişten gelecekten konuşur. Film böylece sona erer... 
İzleyiciye hiçbir şey vermeyen, içi boş diyaloglarla bezenmiş, sıkıcı  bir film.  

The Memory Keeper's Daughter (Saklı Hatıralar ) (2008)

Yıl 1964.. Dr David Henry kızını, ikizi olan erkek kardeşinden ayırır. Çünkü küçük kız Down Sendromuyla dünyaya gelmiştir ve doktor bu gerçeği karısından saklamıştır. Küçük bebeği bir bakıcıya (Emily Watson) emanet edip, onun ailesiyle olan tüm bağlarını keser. Aradan geçen 25 yıl sonrasında David, parçalanmak üzere olan ailesini birarada tutmaya çalışırken bir yandan da onlara asla açıklayamayacağı karanlık gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalır..
Gayet güzel kurgulanmış, duygusal yanı ağır basan ve etkileyici bir film... http://www.imdb.com/title/tt0955298/

Johny Mad Dog (Kuduz Köpek John) (2008)

Bilinmeyen bir Afrika ülkesindeki kabileler arası savaşta, çocuklardan oluşan bir çetenin, bu savaş esnasında işledikleri cinayet ve yaptıkları soygunları anlatan, başladığı gibi biten, içerisinde pek bi heyecan barındırmayan,  sıradan bir film. Daha önce buna benzer ve daha kaliteli onlarca film yapıldı,  Sometimes in April mesela...Kısacası çok beğenmedim ve tavsiye edebileceğim bir film değil...

The Rebel (Asi ) (2007)

Vietnam 1920 lerde Fransız Sömürgesi altındadır. Bu duruma karşı olan  anti-sömürgeci asiler, ülkenin her yerine saldırılar düzenlemektedir. Vietnam istihbaratının en yetenekli ajanı Le Van Cuong'a, asilerin liderini yakalama görevi verilir.Bu sırada bir suikast girişiminde  liderin kızını ele geçirirler. İstihbaratcılar kızından işkenceyle örgüt lideri babasının yerini öğrenmeye çalışırken, Le Van Cuong birden saf değiştirir ve kızı hapishaneden kaçırır...Artık kendisi de bir kaçaktır ve ülkedeki tüm güvenlik güçleri kendilerini aramaktadır.
3 mio dolarlık bütçesiyle Vietnam'ın en yüksek bütçeli yapımı ünvanını elinde bulundurmasına rağmen, figüran fazlalığından başka maliyeti artıracak herhangi bir şey göremedim maalesef filmde...Bolca dövüş sahnelerinin yeraldığı film, uzakdoğu aksiyon filmi sevenler için tavsiye edilebilir.

71: Into The Fire (2010)

Gerçek bir savaş hikayesine dayanan filmde,  Kore Savaşı sırasında yüzlerce Kuzey Kore askerine karşı şavaşan 71  Güney Koreli öğrencinin hikayesi anlatılıyor.
Oldukca profesyonel bir şekilde çekilen savaş sahnelerini izlerken geri planda savaşın ne kadar anlamsız olduğu, açık bir şekilde gözler önüne seriliyor.  Er Ryan'ı Kurtarmak kadar olmasa da, yine de kayda değer bir savaş filmi...

2 Kasım 2011 Çarşamba

A Simple Plan (Basit bir plan) (1998)

Muhasebeci Hank, yarımakıllı kardeşi Jacob ve  alkolik Lou;  karlı bir yılbaşı günü, ormanda tesadüfen, düşmüş bir uçak ve içindede 4,400 mio dolar olan bir çanta bulurlar. Önce bu durumda ne yapacaklarına karar veremezken; daha sonra parayı uçak bulunana kadar harcamadan saklamayı, eğer uçak bulunur da parayı arayan olmazsa, aralarında bölüşmeye karar verirler. Plan son derece basittir, tek yapmaları gereken hiç bir şey yapmadan beklemektir, ama olaylar bekledikleri şekilde gelişmez ve sonunda 6 kişinin ölümüne malolacak bir macera başlar.
Oldukça ilginç ve değişik bir senaryo. Kendini sıkmadan izlettiriyor ve sonu tabii ki ilginç bir sürpriz ile sona eriyor.

The Diving Bell and the Butterfly - Kelebek ve Dalgıç (2007)


Geçirdiği beyin kanaması nedeniyle 43 yaşında sol gözünün görme yetisi hariç bütün bedensel fonksiyonlarını yitiren Elle dergisi editörü Jean-Dominique Bauby'nin gerçek hayat hikayesi. Bir hastane odasında yalnızca sol gözünü kırparak yazdırdığı aynı isimli kitabın sinema uyarlaması ...
Filmi seyrettikten sonra alınacak iki ders var;
Oldukça güzel ve imrenilesi bir hayat sürerken birden felç geçirdiği için;
1- Ne oldum dememeli ne olacağım demeli,
Sol gözü hariç hiç bir uzvu çalışmazken, göz kapağının hareketleriyle özel bir alfabe oluşturarak bu şekilde bir kitap yazdığı için
2- İnsan isterse, başaramayacağı şey yoktur.
Kısaca ibretlik bir drama...




Burning Bright (2010)

Kendi evlerinde vahşi bir kaplanla beraber sıkışıp kalan üniversiteli genç bir kız ve onun otistik küçük kardeşinin hayatta kalma mücadelesinin anlatıldığı, basit, sıradan ve heyecansız bir yapım...

Elite Squad 2 (Özel Tim 2) (2007)

Yarbay Nascimento'nun hayatını kaldığı yerden seyretmeye devam ediyoruz. İlk filmde Brezilya polisinin yasa dışı işlere nasıl bulaştığı anlatılmıştı, bu filmde de siyasilerin kendi kişisel çıkarları için suç örgütleriyle nasıl işbirliği içinde oldukları anlatılıyor.
Filmin türü aksiyon olarak gözükmesine rağmen aslında bir dram filmi gibi ilerliyor. Daha çok vali, milletvekili gibi siyasilerin politik hesaplaşmalarının yanısıra  hükümetin çıkarcı ve illegalleşmiş  iç yapısı tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriliyor.Bu sebeple ilk film bence daha güzeldi ama gerçerkleri görüp öğrenebilmek açısından da seyredilmesi gerektiği kanatindeyim.
Bu arada filmin Brezilya tarihinde en çok izlenen/hasılat yapan filmi olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Elite Squad (Özel Tim) (2007)

Brezilyadaki çetelerle işbirliği yapan polislerin yanısıra, bu yozlaşmaya hayatlarını ortaya koyarak kafa tutan ,  BOPE adı verilen 100 kişilik bir özel güvenlik timi de bulunmaktadır. Film, polislerin nasıl pis işlere bulaştığını ve BOPE'nin onlarla ve şehirdeki suç çeteleriyle nasıl mücadele ettiğini, BOPE'nin tüm özel tekniklerini göstererek açık açık anlatıyor. 
Gerçek olaylardan esinlenilerek  senaryosu yazılan film, aksiyon sevenler için tavsiye olunur. 

Kader (2006)

Babası kötürüm olan ve  hapishanedeki sevgilisinin peşinden il il dolaşan Uğur'a; kendi halinde ve sıradan bir yaşantısı olan Bekir aşık olur. Uğur her fırsatta Bekir'e, ailesine, eşine, çocuğuna dönmesini söylemesine rağmen Bekir onu dinlemez ve umutsuz bir aşkın peşinden koşarak yıllarını heba ederken başına gelmeyen kalmaz...
80 li yıllardaki sıkıcı ve bunaltıcı Türk filmlerine benzeyen,  neredeyse başından sonuna kadar hep küfür olan bir yapım. Ben oldukca sıkıldım seyrederken.
http://www.imdb.com/title/tt0875595/

30 Ekim 2011 Pazar

Dogville (2003)

Peşindeki gangsterlerden kaçan Grace (Nicole Kidman), Dogville adında küçük bir kasabaya gelir. Önce bu genç ve güzel kadının kasabalarında kalmasını istemeyen halk,  sonra  kendisine iki haftalık bir süre verilmesini ve bu süre içerisinde kendisinden memnun kalırlarsa kasabada da kalabileceğine dair bir karar alırlar. Grace bu iki hafta içerisinde karşılıksız bir şekilde herkese  işlerinde yardımcı olarak kendisini sevdirir. Bedava işçilikten memnun olan halk Grace ile beraberce yaşamayı kabul eder. Bu sırada kasabaya gelen bir polis Grace'in önce kayıp, sonra da tehlikeli bir soyguncu olduğuna dair ilanlar asınca halkın Grace bakışı değişir, onu saklayarak riske girdiklerini , bunun bir bedeli olduğunu ve bu bedelin de kendilerine daha fazla ücretsiz yardımcı olması gerektiğini söylerler. Sabahtan akşama kadar hiç durmadan çalışmak zorunda kalan ve bunun  karşılığında tek isteğinin kendisinin burada olduğunun polise haber verilmemesini isteyen Grace'den herkes kendine göre faydalanmaya başlar...
Öncelikle film 3 saat gibi uzun bir süreye sahip ve yere beyaz   tebeşirle çizilen bir kroki üzerinde geçiyor. Bu sebeple bir sinema filminden çok bir tiyatro seyrediyormuş intibası uyandırıyor insanda. Yönetmen belki de bu sayede seyircilerin mekana, dekorlara değil de olayların kendisine odaklanmasını istemiş olabilir. Bana göre film, insanların  davranış ve karakterinin olaylar karşısında nasıl değişiklik gösterebileceğinin görülebilmesi açısından güzel bir toplumsal eleştiri olarak sinema tarihinde yer alıyor. Özellikle finalde bunu tüm çıplaklığıyla görebiliyorsunuz.http://www.imdb.com/title/tt0276919/

29 Ekim 2011 Cumartesi

Entrapment (Kurda Tuzak) (1999)

New York'taki paha biçilmez Rembrandt tablosu çalınınca sigorta müfettişi Virgina 'Gin' Baker (Catherine-Zeta Jones) 24 milyon dolarlık sigorta bedelini ödemektense bu işi ortaya çıkarmanın daha kolay olacağına karar veriyor. Usta bir hırsız olan Robert MacDougal (Sean Connery) bu olayda tek şüphelidir. Gin, bu tecrübeli kurdu tuzağa düşürmeye kararlıdır. Onunla orta olacak ve ardından tüm dünyayı dolaşacak kadar da inatçıdır. Fakat olaylar her iki tarafında hiç beklemediği şekilde gelişmeye başlar...
Bazı  heyecanlı sahneleri; güzel ve sürprizli bir finale sahip olmasına rağmen, temposu hep aynı seviyede devam etmeyip zaman zaman oldukça düşen bir yapım.Soygun filmi sevenler için tavsiye olunur.
http://www.imdb.com/title/tt0137494/

Out of Sight (Aşk ve Para) (1998)

200 den fazla banka soygunu yapan ve son işinde yakalandıktan sonra 30 yıl  hapse mahkum olan Jack Foley (George Clooney)  mükemmel bir taktikle hapishaneden kaçmayı başarır. Peşinde ise  onu yakalamak için güzeller güzeli FBI ajanı Karen Sisco (Jennifer Lopez)  vardır. Bu kaçıp kovalamaca sırasında hiç beklenmedik bir şey olur ve yakışıklı soyguncuyla güzel ajan birbirine aşık olur... 
Çok güzel ve ilginç bir şekilde başlayan film ilerledikçe durağanlaşıyor ve sıradanlaşıyor. Zaman zaman heyacanlandırsa da tam olarak kendinizi kaptıramadığınız bir kurgu ve senaryoya sahip. George Clooney'in rolünün hakkını verdiğini belirtmekte fayda var.

27 Ekim 2011 Perşembe

Salvador, Puig Antich (2006)

İspanya'da Franco diktatörlüğüne karşı çıkan örgütte yer alan ve örgüte finans sağlamak için banka soyan Puig Antich'in, sonu hüzünlü biten  gerçek hayat hikayesi. Filmde Antich'in örgüte nasıl katıldığı, yakalanışı ve hapiste geçen günleri anlatılıyor. Özellikle finaliyle oldukça etkileyici bir dram.
http://www.imdb.com/title/tt0445691/ 

Nort Face (Kuzey Tarafı) (2008)

Almanya, 1936 yazı: İsviçre Alp'lerindeki 3970 metrelik Eiger dağının daha önce hiç kimsenin tırmanmayayı beceremediği kuzey tarafına
çocukluk günlerinden beri arkadaş olan Toni ve Andi  tırmanmaya karar verir. Eğer başarırlarsa yalnızca özlemini duydukları toplumsal takdiri kazanmakla kalmayacaklar, Olimpiyat altın madalyasına da göz kırpacaklardır.Kuzey tarafının yamacındaki hazırlıkları sırasında Toni’nin sevdiği ilk kadın Luise’le karşılaşırlar. Bir gazeteci olan Luise, sadık Nazi muhabiri Arau’yla birlikte Toni ve Andi’nin denemelerini haber yapmak için buradadır. Aralarındaki ateş yeniden alevlenmiştir. Toni, Avusturyalı Willy ve Endi’yle tanışacakları kuzey tarafına Andi’yle birlikte tırmanmaya başladığında umutsuzluk içindedir.Başta her şey iyi gider ve hızlı bir ilerleme kaydederler. Eiger’ın yamacındaki Grand Hotel’in terasında bulunan seyirciler, uluslararası basın ve sonunda Toni’nin kendisi için tek erkek olduğunu anlayan Luise dört dağcıyı teleskoplarından hevesle izlemektedir.Ama dağcılar için işler kontrolden çıkmaya başlar: Hava değişmiş ve Willy yaralanmıştır. Birden, yine dağ kazanacakmış gibi görünür. Ve kuzey tarafında hayatta kalmak için dramatik bir savaş verilirken Luise de hayatının aşkını kurtarmak içini yola çıkar. Zamana ve doğanın güçlerine karşı bir yarış başlamıştır... Son 20 dakikası oldukça heyecanlı ve etkleyici olmasına rağmen, son 20 dakikasına kadar yavaş ilerleyen bir dram...http://www.imdb.com/title/tt0844457/

26 Ekim 2011 Çarşamba

Finding Forrester (2000)

16 yaşındaki Jamal, okulundaki testlerde aldığı yüksek notlar nedeniyle şehrin en ünlü okullarından Mailor-Collow'dan bir burs kazanır. Kenar mahalleden gelmesi sebebiyle zengin çocuklarının arasında önceleri zorluk çekse de, spordaki başarısı ve yazdığı yazılar ile kendini sevdirmeyi başarır. Birgün Jamal iddia sonucu kendi halinde bir yazar olan William Forrester'ın evine birşey çalmak amacıyla girer. Ancak evden kaçarken sırt çantasını düşürür. Çantasını geri aldığında ise yazarın defterlerine bazı notlar bıraktığını görür. Bundan etkilenen Jamal ve Forrester arasında sıradışı bir arkadaşlık başlar. Yıllar önce çok ünlü bir roman yazan fakat sonra yazmayı bırakan Forrester, genç çocuktaki yeteneğin farkına varmıştır.
Çok kaliteli olmayan, eğitici yanı ağır basan bir dram.
http://www.imdb.com/title/tt0181536/

Salvador (1986)

Amerika'da başarılı olamayan bir gazeteci 1980 yılındaki askeri diktatörlük olaylarını ve başpsikopos Oscar Romero'nun öldürülmesini araştırmak üzere El Salvador'a gider. Bu esnada Salvadorlu kız arkadaşını da korumak için onun ülkeden çıkmasını sağlamaya çalışır.
Sol görüşleriyle tanınan Oliver Stone'un Amerikan hükümeti hakkındaki görüş ve düşüncelerini filmdeki gazeteci rolündeki James Woods'a söylettiği bir yapım... Belki de eski bir yapım olduğundan fazla cezbetmedi.
http://www.imdb.com/title/tt0091886/

Battle: Los Angeles ( Los Angeles İstilası ) (2011)

Klasikler sinsilesi bir film:
En son görevde askerlerinin hepsini kaybeden komutan klasiği,
Bu sebeple kendisine önyargıyla yaklaşılması ama aslında iyi ve başarılı bir adam olması klasiği,
Emekli olacağı gün son bir göreve çağırılma klasiği,
Amerikalıların dünyayı kurtarıyor olması klasiği,
Sonunda yine dünyalıların kazanıyor olması klasiği,
Sıradan bir uzaylı-dünyalı savaşı..
http://www.imdb.com/title/tt1217613/

The Road (2009)

Gelecekteki kıyamet günlerini anlatan bir kitabın uyarlaması olan filmde, kıyamet sonrası atmosferinde Amerika yangın yeridir. Bir baba ve oğlunun istikameti Amerika kıyılarıdır. Amerika'yı bir uçtan bir uca geçerken ellerindeki basit tüfekle yaşadıkları macerada esas problem zor hava koşullarında nereye gittiklerini bilmemeleri ve yollarına çıkan,  açlıktan insan eti yiyen yamyam haline gelmiş haydutlardır.
Ağır giden,etkileycici  olmayan ve  devamının geleceği hissi uyandıran bir finale sahip olan, çok da abartılmaması gereken bir yapım.

Go West (2005)



Yönetmen Ahmed Imamovic'i bilen bilir. Tek derdi o yıllarda tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşen fakat herkesin gözlerini kapatmayı tercih ettiği Bosna Savaşı'na dikkat çekmektir. Bu savaşı en güzel şekilde anlatan Welcome to Sarajevo'dan sonra seyrettiğim Go West'te, yine arka planda savaşın acımasızlığını görüyoruz ama daha önceki Welcome to Sarajevo savaş konulu filmiyle beklediği ilgiyi görmediğini düşünmüş olacak ki  yönetmen bu kez  daha ilgi çekici bir konu olan eşcinselliği beyazperdeye taşımış... Kenan bir çellist ve Saraybosna'da yaşayan bir Müslüman. Sevgilisi Milan ise Bosnalı bir Sırp. İlişkilerini sessizce yaşıyorlar. 1992'de savaş çıktığında, birlikte Saraybosna'yı terk etmeye ve batıya gitmeye karar verirler. Sırplı askerler tarafından bir trenden indirildiklerinde, Kenan öldürüleceğine emindir. Sırp askerlerinin neler yapabileceğini bilen Milan, sevgilisini korumak için onu kadın kılığına sokmaya karar verir ve inanılmaz bir şekilde onu askerlerin arasından geçirmeyi başarır. İki sevgili Milan'ın köyüne kadar gitmeyi başarırlar ve köyde Kenan'ı Milan'ın karısıMilena olarak tanıtırlar...   Kurgudan ibaret Holywood filmleri yerine  böylesine acı  gerçekleri  tüm  çıplaklığı  ile   anlatan bu filmi seyretmenizi   tavsiye ederim.
 http://www.imdb.com/title/tt0426470/

Four Christmases (Zoraki Tatil) (2008)

Evliliğe, zöellikle de çocuk yapmaya karşı olan Brad ve Kate'in uzun süredir devam eden güzel bir birliktelikleri vardır. Geçmiş yıllarda olduğu gibi yine  ailelelerine işleri olduğunu bu sebeple   Noel tatilinde yanlarında olamayacaklarını söyleylerek tatile çıkmak üzere havaalanına gelirler. Sis yüzünden tüm uçuşların iptal olduğu yetmezmiş gibi bir de havaalanındaki  görüntüleriye   haber kanalları sayesinde canlı yayına çıkarlar. Olayı öğrenen aileler telefon açarak Noel tatili geçirmek üzere yanlarına çağırırlar. Her ikisinin de anne babası ayrı olduğundan aileleri tek tek ziyaret edererk 4 kez Noel kutlaması yaparlar. Birbirini çok iyi tanıdığını zanneden sevgililer, ailelerden aldıkları bilgilerle aslında birbirlerini hiç de yakından tanımadıklarını farkederler... Çok yüksek beklentiye girilmeden seyredilmesi gereken sıradan bir komedi...

Henry's Crime (Suçlu Kim) (2010)

Bir arkadaşının oynuna gelerek, kendisini banka soyduğu için hapiste bulan Henry, tahliye olunca, suçlu olmadğı halde hapis yattığını düşünerek intikam amacıyla aynı bankayı bu kez gerçekten soymaya karar verir. Konu olarak ilginç ama ağır bir dram ve tebessüm dahi ettrimeyen bir komedi..Bittikten sonra bu muymuş?" dedirten bir yapım..
http://www.imdb.com/title/tt1220888/

Bir Zamanlar Anadolu'da (2011)

Sinema 7.sanat olarak kabul ediliyorsa eğer, bu film tam da bu tanımın karşılığı. Görüntüler müthiş, her biri karpostal gibi. Ama bu film, ben beni heyecanlandıran, bir şeyler anlatan, beni eğlendiren şeyleri seviyorum diyenlerin seyredebileceği bir film değil. Çünkü ortada 15 dakikada anlatılabilecek olmasına rağmen uzun sahnelerle 2,5 saate uzatılmış bir hikaye var. Filmin türü gerçek bir drama olmasına rağmen, Yılmaz Erdoğan'ın hemen her repiliğinde gülmeden duramıyor insan. O repliklerin ve hareketlerin senaryoda yeraldığını hiç sanmıyorum. Bir de Ahmet Mümtaz Taylan, onun hareketleri de çok güldürdü beni.
Ve muhtar rolündeki Ercan Kesal. Senaryoyu Nuri Bilge Ceylan'la beraber yazan Kesal, öyle bir rol kesiyor ki, sanki rol yapmıyor, o an o adam kendisi, böyle bir oyunculuk olamaz. Bir de otopsi sahnesi var; cesedi göstermiyor ama ceset parçalanırken çıkan sesler, sizi irkiltmeye  yetiyor. Sinemada seyredebileceğiniz ama evde olsa tekrar tekrar seyretmek istemeyeceğiniz film, aynı zamanda  kafanıza takılan bir sürü soruyu cevapsız bırakarak sona eriyor.

25 Ekim 2011 Salı

Looking For Eric (Hayata Çalım At ) (2009)

M.Unitedli ünlü futbolcu Eric Cantona'yı kendine idol alan postacı Eric, iki üvey oğluyla ve onların sorunlarıyla beraber yaşamaktadır. Tam da hayata küsmş bir anda Eric Cantona'yı kendisine yaşam koçluğu yaparken bulur...Finale kadar tipik İngiliz filmleri gibi ağır akan film, finalede biraz hareketleniyor. M.Unitedın maçlarından da görüntlerin bulunduğu yapım çok da tavsiye edebileceğim bir dram değil.
http://www.imdb.com/title/tt1242545/

From Paris with Love (Paris'ten Sevgilerle) (2010)

Bol kavgalı, patlamalı ve hareketli bir aksiyon ama seyredeni içine alabilen ve heyecanlandıran orijinal bir senaryoya sahip değil.

24 Ekim 2011 Pazartesi

The Mechanic (2011)

Mekanik, uluslararası boyuttaki bir yeraltı ögütlenmesinin, muhbirler ve olası düşmanlarını yok eden suikastçılarına verilen isimdir. Arthur Bishop eli çabuk ve temiz ve profesyonelce iş çıkaran bir mekaniktir. Öyle ki örgütle arasında ki bir numaralı arabulucu olan "menejeri" Koca Harry'i dahi yoketmekten çekinmez.Baba yadigarı mesleğini sürdürürken,  yalnız olmanın üzerine getirdiği psikolojik yükü olanca gücüyle sırtlamaya çalışmaktadır. İç çalkantıları ile boğuşurken Harry'nin doyumsuz ve soğukkanlı oğlu Steve ile aralarında ilginç bir ortaklık doğar
Görsel efektleri ve bazı sahnelerindeki kurgu oldukça başarılı olmasına rağmen; senaryo olarak klasiğin dışına çıkamayan, vasatı aşamayan bir yapım.
                                       

23 Ekim 2011 Pazar

Vier Minuten (Dört Dakika) (2006)


Birbirlerinin geçmişi hakkında hiç bir şey bilmeyen genç bir mahkum ve yaşlı bir piyano öğretmeninin hayatları, bir hapishanede kesişir...Oldukça yetenekli olan bu genç mahkum, bir o kadar da asidir.  Yaşlı öğretmen bu kızı önemli bir yarışma için hazırlarken zaman içerisinde birbirlerinin hayatları hakkında hiç bilinmeyen fakat çok önemli gerçekler ortaya çıkar...
Özellikle müzikleri ve kurgusu ile hafızlarda yer eden bu  müthiş  dram , Das Leben der Anderen  (Başkalarının hayatı) adlı filmden sonra beğendiğim en iyi Alman yapımı film...
http://www.imdb.com/title/tt0461694/...

22 Ekim 2011 Cumartesi

The Terminal (2004)

"İranlı Merhan Nasseri 1988 yılında Fransa'ya Charles De Gaulle Havaalına iner. Bu sırada pasaportu ve Birleşmiş Milletler mülteci kartı çalınır. Bu sebeple Fransız makamlarının ülkeye girmesini engellemesi sebebiyle hasta olup tedavi görmesi gerektiği tarih olan haziran 2006 ya kadar havaalanında da yaşar. Rivayet odur ki Nasseri artık kendi dili olan Farsça2yı unutmuş...Bu olayı duyan ve çok etkilenen Dreamworks 250.000 $ ödeyerek hikayeyi satın alır ve Steven Spielberg hikayeyi biraz daha kurgulayarak The Terminal filmini yaratır. " .
Zaman zaman güldürse de insanın içine işleyen bir dram olarak tavsiye edeceğim filmlerden...
Bu arada filmde bahsedilen ufak bir ayrıntı ile ilgili belirtmek istediğim bir husus var. Filmdeki hostes kruvasan ya da Ayçöreği olarak adlandırılan çöreği Romanyalıların icadettiğini söylüyor filmde. Halbuki aslı şu şekildedir...Türkler Viyana`yı kuşattıklarında şehir surlarının altından bir tünel kazarlar, buradan gizlice içeri sızıp bir baskınla kenti ele geçirmeyi planlamaktadırlar. Viyana`nın sabaha kadar ekmek yapan fırıncıları gecenin sessizliğinde yeraltından sesler duyarlar ve nöbetçileri uyarırlar. Kuşatma kalktıktan sonra da fırıncılar bu olayın anısına Türk sancaklarındaki hilalden esinlenerek ay şeklinde çörek yapmaya    başlarlar. Doğrusu budur.
http://www.imdb.com/title/tt0362227/

No Without My Daughter (Kızım Olmadan Asla) ( 1991 )

Amerikalı bir kadının kocasını memnun etmek için İran'a gitmesi ve orada bir anlamda kocası tarafından tutsak edilmesi çok çarpıcı ve etkileyici bir dille anlatılıyor...Kitabı ilk çıktığında soluksuz okumuştum, çok etkileyiciydi ama bu etkileyiciliği maalesef filmde bulamadım, kitabın tamamı beyazperdeye aktarılamadığından bunu da normal karşılıyorum. Genel olarak kitaba bağlı kalınmış ama yine de çok eksik var Yalnız dağlarda geçen bölüm kitapda kış iken filmde yaz olarak gösterilmiş...Yine de seyredilebilir bir dram.
Bu arada filmi seyrettikten sonra şu anki özgür yaşamımızı bize sağlayan Atatürk'e bir kez daha binlerce kez teşekkür etmek geliyor insanın içinden...
http://www.imdb.com/title/tt0102555/