30 Ekim 2011 Pazar

Dogville (2003)

Peşindeki gangsterlerden kaçan Grace (Nicole Kidman), Dogville adında küçük bir kasabaya gelir. Önce bu genç ve güzel kadının kasabalarında kalmasını istemeyen halk,  sonra  kendisine iki haftalık bir süre verilmesini ve bu süre içerisinde kendisinden memnun kalırlarsa kasabada da kalabileceğine dair bir karar alırlar. Grace bu iki hafta içerisinde karşılıksız bir şekilde herkese  işlerinde yardımcı olarak kendisini sevdirir. Bedava işçilikten memnun olan halk Grace ile beraberce yaşamayı kabul eder. Bu sırada kasabaya gelen bir polis Grace'in önce kayıp, sonra da tehlikeli bir soyguncu olduğuna dair ilanlar asınca halkın Grace bakışı değişir, onu saklayarak riske girdiklerini , bunun bir bedeli olduğunu ve bu bedelin de kendilerine daha fazla ücretsiz yardımcı olması gerektiğini söylerler. Sabahtan akşama kadar hiç durmadan çalışmak zorunda kalan ve bunun  karşılığında tek isteğinin kendisinin burada olduğunun polise haber verilmemesini isteyen Grace'den herkes kendine göre faydalanmaya başlar...
Öncelikle film 3 saat gibi uzun bir süreye sahip ve yere beyaz   tebeşirle çizilen bir kroki üzerinde geçiyor. Bu sebeple bir sinema filminden çok bir tiyatro seyrediyormuş intibası uyandırıyor insanda. Yönetmen belki de bu sayede seyircilerin mekana, dekorlara değil de olayların kendisine odaklanmasını istemiş olabilir. Bana göre film, insanların  davranış ve karakterinin olaylar karşısında nasıl değişiklik gösterebileceğinin görülebilmesi açısından güzel bir toplumsal eleştiri olarak sinema tarihinde yer alıyor. Özellikle finalde bunu tüm çıplaklığıyla görebiliyorsunuz.http://www.imdb.com/title/tt0276919/

29 Ekim 2011 Cumartesi

Entrapment (Kurda Tuzak) (1999)

New York'taki paha biçilmez Rembrandt tablosu çalınınca sigorta müfettişi Virgina 'Gin' Baker (Catherine-Zeta Jones) 24 milyon dolarlık sigorta bedelini ödemektense bu işi ortaya çıkarmanın daha kolay olacağına karar veriyor. Usta bir hırsız olan Robert MacDougal (Sean Connery) bu olayda tek şüphelidir. Gin, bu tecrübeli kurdu tuzağa düşürmeye kararlıdır. Onunla orta olacak ve ardından tüm dünyayı dolaşacak kadar da inatçıdır. Fakat olaylar her iki tarafında hiç beklemediği şekilde gelişmeye başlar...
Bazı  heyecanlı sahneleri; güzel ve sürprizli bir finale sahip olmasına rağmen, temposu hep aynı seviyede devam etmeyip zaman zaman oldukça düşen bir yapım.Soygun filmi sevenler için tavsiye olunur.
http://www.imdb.com/title/tt0137494/

Out of Sight (Aşk ve Para) (1998)

200 den fazla banka soygunu yapan ve son işinde yakalandıktan sonra 30 yıl  hapse mahkum olan Jack Foley (George Clooney)  mükemmel bir taktikle hapishaneden kaçmayı başarır. Peşinde ise  onu yakalamak için güzeller güzeli FBI ajanı Karen Sisco (Jennifer Lopez)  vardır. Bu kaçıp kovalamaca sırasında hiç beklenmedik bir şey olur ve yakışıklı soyguncuyla güzel ajan birbirine aşık olur... 
Çok güzel ve ilginç bir şekilde başlayan film ilerledikçe durağanlaşıyor ve sıradanlaşıyor. Zaman zaman heyacanlandırsa da tam olarak kendinizi kaptıramadığınız bir kurgu ve senaryoya sahip. George Clooney'in rolünün hakkını verdiğini belirtmekte fayda var.

27 Ekim 2011 Perşembe

Salvador, Puig Antich (2006)

İspanya'da Franco diktatörlüğüne karşı çıkan örgütte yer alan ve örgüte finans sağlamak için banka soyan Puig Antich'in, sonu hüzünlü biten  gerçek hayat hikayesi. Filmde Antich'in örgüte nasıl katıldığı, yakalanışı ve hapiste geçen günleri anlatılıyor. Özellikle finaliyle oldukça etkileyici bir dram.
http://www.imdb.com/title/tt0445691/ 

Nort Face (Kuzey Tarafı) (2008)

Almanya, 1936 yazı: İsviçre Alp'lerindeki 3970 metrelik Eiger dağının daha önce hiç kimsenin tırmanmayayı beceremediği kuzey tarafına
çocukluk günlerinden beri arkadaş olan Toni ve Andi  tırmanmaya karar verir. Eğer başarırlarsa yalnızca özlemini duydukları toplumsal takdiri kazanmakla kalmayacaklar, Olimpiyat altın madalyasına da göz kırpacaklardır.Kuzey tarafının yamacındaki hazırlıkları sırasında Toni’nin sevdiği ilk kadın Luise’le karşılaşırlar. Bir gazeteci olan Luise, sadık Nazi muhabiri Arau’yla birlikte Toni ve Andi’nin denemelerini haber yapmak için buradadır. Aralarındaki ateş yeniden alevlenmiştir. Toni, Avusturyalı Willy ve Endi’yle tanışacakları kuzey tarafına Andi’yle birlikte tırmanmaya başladığında umutsuzluk içindedir.Başta her şey iyi gider ve hızlı bir ilerleme kaydederler. Eiger’ın yamacındaki Grand Hotel’in terasında bulunan seyirciler, uluslararası basın ve sonunda Toni’nin kendisi için tek erkek olduğunu anlayan Luise dört dağcıyı teleskoplarından hevesle izlemektedir.Ama dağcılar için işler kontrolden çıkmaya başlar: Hava değişmiş ve Willy yaralanmıştır. Birden, yine dağ kazanacakmış gibi görünür. Ve kuzey tarafında hayatta kalmak için dramatik bir savaş verilirken Luise de hayatının aşkını kurtarmak içini yola çıkar. Zamana ve doğanın güçlerine karşı bir yarış başlamıştır... Son 20 dakikası oldukça heyecanlı ve etkleyici olmasına rağmen, son 20 dakikasına kadar yavaş ilerleyen bir dram...http://www.imdb.com/title/tt0844457/

26 Ekim 2011 Çarşamba

Finding Forrester (2000)

16 yaşındaki Jamal, okulundaki testlerde aldığı yüksek notlar nedeniyle şehrin en ünlü okullarından Mailor-Collow'dan bir burs kazanır. Kenar mahalleden gelmesi sebebiyle zengin çocuklarının arasında önceleri zorluk çekse de, spordaki başarısı ve yazdığı yazılar ile kendini sevdirmeyi başarır. Birgün Jamal iddia sonucu kendi halinde bir yazar olan William Forrester'ın evine birşey çalmak amacıyla girer. Ancak evden kaçarken sırt çantasını düşürür. Çantasını geri aldığında ise yazarın defterlerine bazı notlar bıraktığını görür. Bundan etkilenen Jamal ve Forrester arasında sıradışı bir arkadaşlık başlar. Yıllar önce çok ünlü bir roman yazan fakat sonra yazmayı bırakan Forrester, genç çocuktaki yeteneğin farkına varmıştır.
Çok kaliteli olmayan, eğitici yanı ağır basan bir dram.
http://www.imdb.com/title/tt0181536/

Salvador (1986)

Amerika'da başarılı olamayan bir gazeteci 1980 yılındaki askeri diktatörlük olaylarını ve başpsikopos Oscar Romero'nun öldürülmesini araştırmak üzere El Salvador'a gider. Bu esnada Salvadorlu kız arkadaşını da korumak için onun ülkeden çıkmasını sağlamaya çalışır.
Sol görüşleriyle tanınan Oliver Stone'un Amerikan hükümeti hakkındaki görüş ve düşüncelerini filmdeki gazeteci rolündeki James Woods'a söylettiği bir yapım... Belki de eski bir yapım olduğundan fazla cezbetmedi.
http://www.imdb.com/title/tt0091886/

Battle: Los Angeles ( Los Angeles İstilası ) (2011)

Klasikler sinsilesi bir film:
En son görevde askerlerinin hepsini kaybeden komutan klasiği,
Bu sebeple kendisine önyargıyla yaklaşılması ama aslında iyi ve başarılı bir adam olması klasiği,
Emekli olacağı gün son bir göreve çağırılma klasiği,
Amerikalıların dünyayı kurtarıyor olması klasiği,
Sonunda yine dünyalıların kazanıyor olması klasiği,
Sıradan bir uzaylı-dünyalı savaşı..
http://www.imdb.com/title/tt1217613/

The Road (2009)

Gelecekteki kıyamet günlerini anlatan bir kitabın uyarlaması olan filmde, kıyamet sonrası atmosferinde Amerika yangın yeridir. Bir baba ve oğlunun istikameti Amerika kıyılarıdır. Amerika'yı bir uçtan bir uca geçerken ellerindeki basit tüfekle yaşadıkları macerada esas problem zor hava koşullarında nereye gittiklerini bilmemeleri ve yollarına çıkan,  açlıktan insan eti yiyen yamyam haline gelmiş haydutlardır.
Ağır giden,etkileycici  olmayan ve  devamının geleceği hissi uyandıran bir finale sahip olan, çok da abartılmaması gereken bir yapım.

Go West (2005)



Yönetmen Ahmed Imamovic'i bilen bilir. Tek derdi o yıllarda tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşen fakat herkesin gözlerini kapatmayı tercih ettiği Bosna Savaşı'na dikkat çekmektir. Bu savaşı en güzel şekilde anlatan Welcome to Sarajevo'dan sonra seyrettiğim Go West'te, yine arka planda savaşın acımasızlığını görüyoruz ama daha önceki Welcome to Sarajevo savaş konulu filmiyle beklediği ilgiyi görmediğini düşünmüş olacak ki  yönetmen bu kez  daha ilgi çekici bir konu olan eşcinselliği beyazperdeye taşımış... Kenan bir çellist ve Saraybosna'da yaşayan bir Müslüman. Sevgilisi Milan ise Bosnalı bir Sırp. İlişkilerini sessizce yaşıyorlar. 1992'de savaş çıktığında, birlikte Saraybosna'yı terk etmeye ve batıya gitmeye karar verirler. Sırplı askerler tarafından bir trenden indirildiklerinde, Kenan öldürüleceğine emindir. Sırp askerlerinin neler yapabileceğini bilen Milan, sevgilisini korumak için onu kadın kılığına sokmaya karar verir ve inanılmaz bir şekilde onu askerlerin arasından geçirmeyi başarır. İki sevgili Milan'ın köyüne kadar gitmeyi başarırlar ve köyde Kenan'ı Milan'ın karısıMilena olarak tanıtırlar...   Kurgudan ibaret Holywood filmleri yerine  böylesine acı  gerçekleri  tüm  çıplaklığı  ile   anlatan bu filmi seyretmenizi   tavsiye ederim.
 http://www.imdb.com/title/tt0426470/

Four Christmases (Zoraki Tatil) (2008)

Evliliğe, zöellikle de çocuk yapmaya karşı olan Brad ve Kate'in uzun süredir devam eden güzel bir birliktelikleri vardır. Geçmiş yıllarda olduğu gibi yine  ailelelerine işleri olduğunu bu sebeple   Noel tatilinde yanlarında olamayacaklarını söyleylerek tatile çıkmak üzere havaalanına gelirler. Sis yüzünden tüm uçuşların iptal olduğu yetmezmiş gibi bir de havaalanındaki  görüntüleriye   haber kanalları sayesinde canlı yayına çıkarlar. Olayı öğrenen aileler telefon açarak Noel tatili geçirmek üzere yanlarına çağırırlar. Her ikisinin de anne babası ayrı olduğundan aileleri tek tek ziyaret edererk 4 kez Noel kutlaması yaparlar. Birbirini çok iyi tanıdığını zanneden sevgililer, ailelerden aldıkları bilgilerle aslında birbirlerini hiç de yakından tanımadıklarını farkederler... Çok yüksek beklentiye girilmeden seyredilmesi gereken sıradan bir komedi...

Henry's Crime (Suçlu Kim) (2010)

Bir arkadaşının oynuna gelerek, kendisini banka soyduğu için hapiste bulan Henry, tahliye olunca, suçlu olmadğı halde hapis yattığını düşünerek intikam amacıyla aynı bankayı bu kez gerçekten soymaya karar verir. Konu olarak ilginç ama ağır bir dram ve tebessüm dahi ettrimeyen bir komedi..Bittikten sonra bu muymuş?" dedirten bir yapım..
http://www.imdb.com/title/tt1220888/

Bir Zamanlar Anadolu'da (2011)

Sinema 7.sanat olarak kabul ediliyorsa eğer, bu film tam da bu tanımın karşılığı. Görüntüler müthiş, her biri karpostal gibi. Ama bu film, ben beni heyecanlandıran, bir şeyler anlatan, beni eğlendiren şeyleri seviyorum diyenlerin seyredebileceği bir film değil. Çünkü ortada 15 dakikada anlatılabilecek olmasına rağmen uzun sahnelerle 2,5 saate uzatılmış bir hikaye var. Filmin türü gerçek bir drama olmasına rağmen, Yılmaz Erdoğan'ın hemen her repiliğinde gülmeden duramıyor insan. O repliklerin ve hareketlerin senaryoda yeraldığını hiç sanmıyorum. Bir de Ahmet Mümtaz Taylan, onun hareketleri de çok güldürdü beni.
Ve muhtar rolündeki Ercan Kesal. Senaryoyu Nuri Bilge Ceylan'la beraber yazan Kesal, öyle bir rol kesiyor ki, sanki rol yapmıyor, o an o adam kendisi, böyle bir oyunculuk olamaz. Bir de otopsi sahnesi var; cesedi göstermiyor ama ceset parçalanırken çıkan sesler, sizi irkiltmeye  yetiyor. Sinemada seyredebileceğiniz ama evde olsa tekrar tekrar seyretmek istemeyeceğiniz film, aynı zamanda  kafanıza takılan bir sürü soruyu cevapsız bırakarak sona eriyor.

25 Ekim 2011 Salı

Looking For Eric (Hayata Çalım At ) (2009)

M.Unitedli ünlü futbolcu Eric Cantona'yı kendine idol alan postacı Eric, iki üvey oğluyla ve onların sorunlarıyla beraber yaşamaktadır. Tam da hayata küsmş bir anda Eric Cantona'yı kendisine yaşam koçluğu yaparken bulur...Finale kadar tipik İngiliz filmleri gibi ağır akan film, finalede biraz hareketleniyor. M.Unitedın maçlarından da görüntlerin bulunduğu yapım çok da tavsiye edebileceğim bir dram değil.
http://www.imdb.com/title/tt1242545/

From Paris with Love (Paris'ten Sevgilerle) (2010)

Bol kavgalı, patlamalı ve hareketli bir aksiyon ama seyredeni içine alabilen ve heyecanlandıran orijinal bir senaryoya sahip değil.

24 Ekim 2011 Pazartesi

The Mechanic (2011)

Mekanik, uluslararası boyuttaki bir yeraltı ögütlenmesinin, muhbirler ve olası düşmanlarını yok eden suikastçılarına verilen isimdir. Arthur Bishop eli çabuk ve temiz ve profesyonelce iş çıkaran bir mekaniktir. Öyle ki örgütle arasında ki bir numaralı arabulucu olan "menejeri" Koca Harry'i dahi yoketmekten çekinmez.Baba yadigarı mesleğini sürdürürken,  yalnız olmanın üzerine getirdiği psikolojik yükü olanca gücüyle sırtlamaya çalışmaktadır. İç çalkantıları ile boğuşurken Harry'nin doyumsuz ve soğukkanlı oğlu Steve ile aralarında ilginç bir ortaklık doğar
Görsel efektleri ve bazı sahnelerindeki kurgu oldukça başarılı olmasına rağmen; senaryo olarak klasiğin dışına çıkamayan, vasatı aşamayan bir yapım.
                                       

23 Ekim 2011 Pazar

Vier Minuten (Dört Dakika) (2006)


Birbirlerinin geçmişi hakkında hiç bir şey bilmeyen genç bir mahkum ve yaşlı bir piyano öğretmeninin hayatları, bir hapishanede kesişir...Oldukça yetenekli olan bu genç mahkum, bir o kadar da asidir.  Yaşlı öğretmen bu kızı önemli bir yarışma için hazırlarken zaman içerisinde birbirlerinin hayatları hakkında hiç bilinmeyen fakat çok önemli gerçekler ortaya çıkar...
Özellikle müzikleri ve kurgusu ile hafızlarda yer eden bu  müthiş  dram , Das Leben der Anderen  (Başkalarının hayatı) adlı filmden sonra beğendiğim en iyi Alman yapımı film...
http://www.imdb.com/title/tt0461694/...

22 Ekim 2011 Cumartesi

The Terminal (2004)

"İranlı Merhan Nasseri 1988 yılında Fransa'ya Charles De Gaulle Havaalına iner. Bu sırada pasaportu ve Birleşmiş Milletler mülteci kartı çalınır. Bu sebeple Fransız makamlarının ülkeye girmesini engellemesi sebebiyle hasta olup tedavi görmesi gerektiği tarih olan haziran 2006 ya kadar havaalanında da yaşar. Rivayet odur ki Nasseri artık kendi dili olan Farsça2yı unutmuş...Bu olayı duyan ve çok etkilenen Dreamworks 250.000 $ ödeyerek hikayeyi satın alır ve Steven Spielberg hikayeyi biraz daha kurgulayarak The Terminal filmini yaratır. " .
Zaman zaman güldürse de insanın içine işleyen bir dram olarak tavsiye edeceğim filmlerden...
Bu arada filmde bahsedilen ufak bir ayrıntı ile ilgili belirtmek istediğim bir husus var. Filmdeki hostes kruvasan ya da Ayçöreği olarak adlandırılan çöreği Romanyalıların icadettiğini söylüyor filmde. Halbuki aslı şu şekildedir...Türkler Viyana`yı kuşattıklarında şehir surlarının altından bir tünel kazarlar, buradan gizlice içeri sızıp bir baskınla kenti ele geçirmeyi planlamaktadırlar. Viyana`nın sabaha kadar ekmek yapan fırıncıları gecenin sessizliğinde yeraltından sesler duyarlar ve nöbetçileri uyarırlar. Kuşatma kalktıktan sonra da fırıncılar bu olayın anısına Türk sancaklarındaki hilalden esinlenerek ay şeklinde çörek yapmaya    başlarlar. Doğrusu budur.
http://www.imdb.com/title/tt0362227/

No Without My Daughter (Kızım Olmadan Asla) ( 1991 )

Amerikalı bir kadının kocasını memnun etmek için İran'a gitmesi ve orada bir anlamda kocası tarafından tutsak edilmesi çok çarpıcı ve etkileyici bir dille anlatılıyor...Kitabı ilk çıktığında soluksuz okumuştum, çok etkileyiciydi ama bu etkileyiciliği maalesef filmde bulamadım, kitabın tamamı beyazperdeye aktarılamadığından bunu da normal karşılıyorum. Genel olarak kitaba bağlı kalınmış ama yine de çok eksik var Yalnız dağlarda geçen bölüm kitapda kış iken filmde yaz olarak gösterilmiş...Yine de seyredilebilir bir dram.
Bu arada filmi seyrettikten sonra şu anki özgür yaşamımızı bize sağlayan Atatürk'e bir kez daha binlerce kez teşekkür etmek geliyor insanın içinden...
http://www.imdb.com/title/tt0102555/