10 Kasım 2011 Perşembe

To End All Wars (Savaşın Sonu) (2001)

Japonlar'a esir düşen İngiliz askerlerinin hikayesi;   Kwai köprüsüne benzer bir hikaye...Onlar esir düşüp köprü inşaatında çalışmaya mecbur bırakılıyorlardı, bunda ise demiryolu inşaatı yapmaya mecbur bırakılıyorlar... 
Temponun zaman zaman düştüğü bir film. Çokda tavsiye edebileceğim bir film değil.

No Man's Land (Tarafız Bölge) (2001)

Bosna'daki savaş tüm şiddetiyle sürerken Ciki isimli Bosnalı ve Nino isimli bir Sırp asker düşman hatları arasındaki tarafsız bölgede sıkışmışlardır. Kaçacak bir yerleri ve güvenecek kimseleri yoktur. Birbirine düşman bu iki asker bir yandan birbirlerini yok etmek için fırsat kollarlarken bir yandan da içinde bulundukları bu  durumdan kurtulmak için mücadele etmektedirler. Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nde görevli bir asker, kendisine verilen emirleri hiçe sayarak yardımlarına koşar...
Müthiş bir film. Yönetmen vermek istediği 2 mesajı izleyicinin gözüne soka soka veriyor: 1. Birleşmiş Milletlerin orada var olmuş olmak için varolduğu, insanlık adına da olsa hiç bir şeye müdahele etmediği. 2. Bosna'nın kendi kaderine bırakıldığı. Bunu da mayın üzerinde kendi haline bırakılan bosnalı askerin aslında Bosna'nnın kendisi olarak sembolize edildiğini çok açık ve net bir şekilde anlıyoruz. Seyredin, seyrettirin.

Welcome the Sarajevo (Saraybosna'ya Hoşgeldiniz) (1997)

Gerçek bir hikaye... Görevini yapmak için Bosna-hersek'e giden fakat savaşın acımasızlığı karşısında kayıtsız kalamayan ve orada mağdur durumdaki çocuklara yardım etmek isteyen bir gazetecinin hikayesi.. konu ilginç geliyor ama ağır giden bir temposu var. Olaylar savaşın paralelinde gerçekleşiyor. orada olan katliamları ve insanlık suçlarını bir nebze olsun görebiliyorsunuz ama hepsi o kadar. Sırpların yaptıklarını görmek ya da hatırlamak istiyorum diyenlere tavsiye ederim ama sinema filmi olarak pek de kayda değer bulmadım...  
Filmdeki en çarpıcı ve gerçekci replik... (Amerikalı gazetecinin sırpların yaptığı hava saldırısından sonra..) :Amerika halkı tarafından, yapılan bu hava saldırılarına eleştiri yapılmadığı için üzgünüm. Çünkü olaylar tersine dönseydi; yani Müslümanlar Hristiyanları katlediyor olsaydı, şimdiye kadar bir şeyler yapmış olurduk.

The Scent of Green Papaya (Yeşil Papayanın kokusu ) (1993)

1951 yılında Vietnam'da başlayan hikayede; 10 yaşındaki bir kızın bir eve hizmetçi olarak gelmesi,20 yaşına gelince oradan daha zengin bir eve gitmesi ve bu evin beyi ile evlenmesi anlatılıyor.Çok fazla konuşmanın olmadığı; yönetmenin daha çok görsel ayrıntıları sinamseverlere göstermeyi tercih ettiği bir film. Tavsiye edebileceğim bir film değil açıkcası...
http://www.imdb.com/title/tt0107617/

7 Kasım 2011 Pazartesi

The Fountain (Kaynak) (2006)

The Fountain, üç farklı zamanda biriminde, bir adamın sevdiği kadını kurtarmak için başından geçen bin yıllık serüveni konu almaktadır. 15. yüzyılda İspanya'da yaşayan Tomas ölümsüzlük verdiği sanılan efsanevi bir ağacın arayışına çıkar. Günümüzde, Tommy Creo isimli bir bilim adamı, kanser olan eşi İzzy'yi kurtarabilmek için umutsuzca bir tedavi yöntemi keşfetmeye çalışmaktadır. 25. yüzyılda, astronot olan Tom ise uzaydaki gezintisi sırasında kendisini çok uzun sürelerdir rahatsız eden olayların arkasındaki gerçekleri keşfeder. Bu üç adamın hikayesi tek ve ortak bir gerçeğe uzanmaktadır...
Darren Aronofsky

6 Kasım 2011 Pazar

Invictus (Yenilmez) (2009)

Nelson Mandela, yaklaşık 30 yıl süren hapishanedeki esaret yaşamı boyunca William Ernest'in invictus (Latince bir kelime olup anlamı yenilmez demek) şiirinin kendisine yaşam azmi verdiğini söyler, filmin ismi de bu yüzden Invictus. Kısaca konusuna değinmek gerekirse; İktidarı yeni devralan Nelson Mandela,  Güney Afrika'da birlik ve beraberliği sağlamak adına,  1995  Ragbi Dünya Kupasını kazanmanın  gerekliliğine inanır ve bu yolda  ülkenin Ragbi takımının kaptanı ile güçlerini birleştirir.
Yönetmen koltuğunda Clint Eastwood'u ve oyuncu kadrosunu görüp, konusunu okuyunca çok büyük beklenti içine girdim. Fakat seyredince anladım ki çok fazla etkilemeyen, sıradan bir yapım.

5 Kasım 2011 Cumartesi

The Battle Of Algiers (Cezayir Savaşı) (1966)

Fransız sömürgesi altında bulunan Cezayir'in özgür olabilmek adına verdiği kanlı mücadele; Fransa tarafından terör örgütü olarak kabul edilen Cezayir direniş örgütü FLN'nin dört yöneticisinin yakalanması etrafında dönen hikaye eşiliğinde anlatılıyor...
İki saat olmasına karşın seyrederken zamanın su gibi akıp gittiği film, tarihi gerçeklere tanıklık etmek isteyenler için mutlaka seyredilmesi gereken bir yapım.

The Guitar (2008)

Aynı gün sevgilisinden ayrılan ve işinden kovulan genç ve güzel Melody, aynı anda gırtak kanseri olduğu ve iki aylık ömrü kaldığını öğrenince bu kısa süreyi gönlünce yaşamaya karar verir. Önce  bankadaki tüm parasını çekerek lüx bir daire kiralar, sonra "nasıl olsa ödemeye zamanım olmayacak" mantığıyla tüm kredi kartlarının limitlerini sonuna kadar kullanır. Çocukluğundan beri hayal olan kırmızı gitarı da satın alan Melody bir yandan yapmak ve yaşamak istediği her şeyi gerçekleştirirken , bir yandan da  öleceği günü bekler.
Konusu ve tabiki çarpıcı finaliyle hayatımda seyrettiğim en ilginç filmlerden biri. Bu özelliğiyle herkes tarafından mutlaka seyredilmesi gerektiği kanaatindeyim.

Kapo (1960)

Öncelikle Kapo'nun ne olduğunu açıklayayım: Almanların Yahudileri gönderdiği toplama kamplarında, Yahudi olmayan siyasi ve adi suçlular da vardır. Bunların birbirlerinden ayrılabilmesi için Yahudilerin kıyafetlerinde sarı yıldız, politik suçluların kıyafetlerinde kırmızı üçgen, adi suçluların kıyafetlerinde ise siyah üçgen vardır. Bunların aralarında en iyi muameleyi gören siyah üçgenlilerdir ve SS'ler onları kamp denetçisi yapar; işte bunlara kapo deniyor...Filmde ise  Almanya'nın Fransa'yı işgalinden sonra Yahudi oldukları için ailesiyle beraber toplama kampına götürülen 14 yaşındaki  kızın bu kamptan kaçışı ve sonrasındaki hayatta kalma mücadelesi anlatılıyor. 
Schindler'in Listesi kadar olmasa da yine de etkileyici bir film. Neredeyse tamamı toplama kamplında geçen ve oradaki olayları tüm çıplaklığı ile anlatan, siyah-beyaz olmasına rağmen oldukca güzel bir film...




Outside The Law (2010)

8 Mayıs 1945 tarihinde   Fransız asker ve gizli polisinin  kadın çocuk demeden  45.000 sivil Cezayirli'yi öldürüldüğü Setif katliamının ardından daha da hızlanan Cezayir bağımsızlık mücadelesini üç kardeşin etrafında gelişen olaylarla  anlatan, 20 milyon Euro'luk bütçeyle çekilen mükemmel bir yapım...Süresi biraz uzun ama hiç sıkmıyor...Bu filmi beğenenlerin "La Battaglia Di Algeri / The Battle Of Algiers" filmini de seyretmelerini tavsiye ederim. http://www.imdb.com/title/tt1229381/

3 Kasım 2011 Perşembe

August Rush (Kalbini Dinle ) (2007)

Yetenekli ve karizmatik İrlandalı gitarist ile genç ve güzel çellist,  New York'taki Washington Square'de tanışarak büyülü anlar yaşarlar.Bir süre sonra birbirinden ayrı düşen ikiliyi yıllar sonra,  sokaklarda kendi müziğini yapan ve sihirli bir güç tarafından korunan ufak yetim bir çocuk bir araya getirecektir: 
Tüm sinemaseverlerin mutlaka seyretmesi gereken, Robin Williams'ı beyzperdede ilk kez kötü adam rolünde seyrettiğim, mükemmel bir dram ve müzikal film.
http://www.imdb.com/title/tt0426931/

He Was A Quiet Man (Sıradan Bir Gündü ) (2007)

Varlığı kimse tarafından farkedilmeyen, asosyal yaşayan Bob; tesadüfen kahraman olunca herkezin kendine bakışı olumlu yönde değişir ve yepyeni bir hayata başlar. Bu arada ilk gördüğü andan beri aşık olduğu ve kahraman olduğu olayda kötürüm olan Venessa'ya da bakmaya başlar. Vanessa gerçekten ona aşık mıdır yoksa Bob'u kullanmakta mıdır ?..
Şimdi olaylar bu minvalde gelişse bence harik bi film olurdu ama nedense konuyu farklı farkı taraflara çekmişler...Ben açıkcası beklediğimi bulamadım..Afişinde gözüken ödüller de Jackson Hole Film Festivali ve Newport Beach Film Festivalinden alınmış..Yani pek bilinmeyen festivaller...Gereksiz ve manasız bir film oduğu kanaatindeyim. 

Kod amidze Idriza (Günler ve Saatler (2004)

Türkçeye "Günler ve Saatler" olarak çevilmiş ama gerçek anlamı "İdris Amcalar'da" ...İdris amcasını ziyarete gelen Fuke, yengesi ve amcası ile geçmişten, gelecekten konuşurlar.Sonra eskiden beri  tanıdığı komşularıyla da geçmişten gelecekten konuşur. Film böylece sona erer... 
İzleyiciye hiçbir şey vermeyen, içi boş diyaloglarla bezenmiş, sıkıcı  bir film.  

The Memory Keeper's Daughter (Saklı Hatıralar ) (2008)

Yıl 1964.. Dr David Henry kızını, ikizi olan erkek kardeşinden ayırır. Çünkü küçük kız Down Sendromuyla dünyaya gelmiştir ve doktor bu gerçeği karısından saklamıştır. Küçük bebeği bir bakıcıya (Emily Watson) emanet edip, onun ailesiyle olan tüm bağlarını keser. Aradan geçen 25 yıl sonrasında David, parçalanmak üzere olan ailesini birarada tutmaya çalışırken bir yandan da onlara asla açıklayamayacağı karanlık gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalır..
Gayet güzel kurgulanmış, duygusal yanı ağır basan ve etkileyici bir film... http://www.imdb.com/title/tt0955298/

Johny Mad Dog (Kuduz Köpek John) (2008)

Bilinmeyen bir Afrika ülkesindeki kabileler arası savaşta, çocuklardan oluşan bir çetenin, bu savaş esnasında işledikleri cinayet ve yaptıkları soygunları anlatan, başladığı gibi biten, içerisinde pek bi heyecan barındırmayan,  sıradan bir film. Daha önce buna benzer ve daha kaliteli onlarca film yapıldı,  Sometimes in April mesela...Kısacası çok beğenmedim ve tavsiye edebileceğim bir film değil...

The Rebel (Asi ) (2007)

Vietnam 1920 lerde Fransız Sömürgesi altındadır. Bu duruma karşı olan  anti-sömürgeci asiler, ülkenin her yerine saldırılar düzenlemektedir. Vietnam istihbaratının en yetenekli ajanı Le Van Cuong'a, asilerin liderini yakalama görevi verilir.Bu sırada bir suikast girişiminde  liderin kızını ele geçirirler. İstihbaratcılar kızından işkenceyle örgüt lideri babasının yerini öğrenmeye çalışırken, Le Van Cuong birden saf değiştirir ve kızı hapishaneden kaçırır...Artık kendisi de bir kaçaktır ve ülkedeki tüm güvenlik güçleri kendilerini aramaktadır.
3 mio dolarlık bütçesiyle Vietnam'ın en yüksek bütçeli yapımı ünvanını elinde bulundurmasına rağmen, figüran fazlalığından başka maliyeti artıracak herhangi bir şey göremedim maalesef filmde...Bolca dövüş sahnelerinin yeraldığı film, uzakdoğu aksiyon filmi sevenler için tavsiye edilebilir.

71: Into The Fire (2010)

Gerçek bir savaş hikayesine dayanan filmde,  Kore Savaşı sırasında yüzlerce Kuzey Kore askerine karşı şavaşan 71  Güney Koreli öğrencinin hikayesi anlatılıyor.
Oldukca profesyonel bir şekilde çekilen savaş sahnelerini izlerken geri planda savaşın ne kadar anlamsız olduğu, açık bir şekilde gözler önüne seriliyor.  Er Ryan'ı Kurtarmak kadar olmasa da, yine de kayda değer bir savaş filmi...

2 Kasım 2011 Çarşamba

A Simple Plan (Basit bir plan) (1998)

Muhasebeci Hank, yarımakıllı kardeşi Jacob ve  alkolik Lou;  karlı bir yılbaşı günü, ormanda tesadüfen, düşmüş bir uçak ve içindede 4,400 mio dolar olan bir çanta bulurlar. Önce bu durumda ne yapacaklarına karar veremezken; daha sonra parayı uçak bulunana kadar harcamadan saklamayı, eğer uçak bulunur da parayı arayan olmazsa, aralarında bölüşmeye karar verirler. Plan son derece basittir, tek yapmaları gereken hiç bir şey yapmadan beklemektir, ama olaylar bekledikleri şekilde gelişmez ve sonunda 6 kişinin ölümüne malolacak bir macera başlar.
Oldukça ilginç ve değişik bir senaryo. Kendini sıkmadan izlettiriyor ve sonu tabii ki ilginç bir sürpriz ile sona eriyor.

The Diving Bell and the Butterfly - Kelebek ve Dalgıç (2007)


Geçirdiği beyin kanaması nedeniyle 43 yaşında sol gözünün görme yetisi hariç bütün bedensel fonksiyonlarını yitiren Elle dergisi editörü Jean-Dominique Bauby'nin gerçek hayat hikayesi. Bir hastane odasında yalnızca sol gözünü kırparak yazdırdığı aynı isimli kitabın sinema uyarlaması ...
Filmi seyrettikten sonra alınacak iki ders var;
Oldukça güzel ve imrenilesi bir hayat sürerken birden felç geçirdiği için;
1- Ne oldum dememeli ne olacağım demeli,
Sol gözü hariç hiç bir uzvu çalışmazken, göz kapağının hareketleriyle özel bir alfabe oluşturarak bu şekilde bir kitap yazdığı için
2- İnsan isterse, başaramayacağı şey yoktur.
Kısaca ibretlik bir drama...




Burning Bright (2010)

Kendi evlerinde vahşi bir kaplanla beraber sıkışıp kalan üniversiteli genç bir kız ve onun otistik küçük kardeşinin hayatta kalma mücadelesinin anlatıldığı, basit, sıradan ve heyecansız bir yapım...

Elite Squad 2 (Özel Tim 2) (2007)

Yarbay Nascimento'nun hayatını kaldığı yerden seyretmeye devam ediyoruz. İlk filmde Brezilya polisinin yasa dışı işlere nasıl bulaştığı anlatılmıştı, bu filmde de siyasilerin kendi kişisel çıkarları için suç örgütleriyle nasıl işbirliği içinde oldukları anlatılıyor.
Filmin türü aksiyon olarak gözükmesine rağmen aslında bir dram filmi gibi ilerliyor. Daha çok vali, milletvekili gibi siyasilerin politik hesaplaşmalarının yanısıra  hükümetin çıkarcı ve illegalleşmiş  iç yapısı tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriliyor.Bu sebeple ilk film bence daha güzeldi ama gerçerkleri görüp öğrenebilmek açısından da seyredilmesi gerektiği kanatindeyim.
Bu arada filmin Brezilya tarihinde en çok izlenen/hasılat yapan filmi olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Elite Squad (Özel Tim) (2007)

Brezilyadaki çetelerle işbirliği yapan polislerin yanısıra, bu yozlaşmaya hayatlarını ortaya koyarak kafa tutan ,  BOPE adı verilen 100 kişilik bir özel güvenlik timi de bulunmaktadır. Film, polislerin nasıl pis işlere bulaştığını ve BOPE'nin onlarla ve şehirdeki suç çeteleriyle nasıl mücadele ettiğini, BOPE'nin tüm özel tekniklerini göstererek açık açık anlatıyor. 
Gerçek olaylardan esinlenilerek  senaryosu yazılan film, aksiyon sevenler için tavsiye olunur. 

Kader (2006)

Babası kötürüm olan ve  hapishanedeki sevgilisinin peşinden il il dolaşan Uğur'a; kendi halinde ve sıradan bir yaşantısı olan Bekir aşık olur. Uğur her fırsatta Bekir'e, ailesine, eşine, çocuğuna dönmesini söylemesine rağmen Bekir onu dinlemez ve umutsuz bir aşkın peşinden koşarak yıllarını heba ederken başına gelmeyen kalmaz...
80 li yıllardaki sıkıcı ve bunaltıcı Türk filmlerine benzeyen,  neredeyse başından sonuna kadar hep küfür olan bir yapım. Ben oldukca sıkıldım seyrederken.
http://www.imdb.com/title/tt0875595/